Close sites icon close
Search form

Ülke sitesini ara

Ülke profi̇li̇

Ülke web si̇tesi̇

Afgan çocuklar için endişe duyan bir gazetecinin romanı “Hinterland”

Hikayeler

Afgan çocuklar için endişe duyan bir gazetecinin romanı “Hinterland”

22 Şubat 2012 Ayrıca şu dillerde de mevcut:

Yazı, 22 Şubat 2012

Caroline Brothers ilk romanı Hinterland’da daha iyi bir hayat umuduyla Avrupa’ya yolculuk yapan iki Afgan çocuğun hikayesini anlatıyor.

Fransa, Paris, 20 Şubat (UNHCR) - Caroline Brothers International Herald Tribune ve New York Times gazetelerinde çalışan kıdemli bir gazeteci. Paris’te yaşayan Brothers’ın ilk kitabı “Hinterland” geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Kitap, iki çocuğun -Aryan ve onun küçük kardeşi Kabir- daha güvenli ve saygın bir yaşam arayışıyla memleketleri Afganistan’dan Avrupa’ya doğru yaptıkları destansı seyahatin öyküsü. Avustralyalı yazar birkaç gün önce UNHCR’ın Dış İlişkiler Uzmanı William Spindler’ın sorularını yanıtladı. Aşağıda, bu röportajdan yapılmış alıntıları bulabilirsiniz:

Bir kaç yıldır sığınma ve göç meselelerini rapor ediyorsunuz. Neden bu konuları bir romanda ele almaya karar verdiniz?

Hinterland’ı yazarken, içimde bu mesele üzerinde yapılan tartışmalarda bazı seslerin kayıp olduğuna dair güçlü bir his vardı. Göç meselesi Batı toplumlarındaki insanları duygusal olarak bir sorunla karşı karşıya getiriyor gibi görünüyor. Herkesin bir fikri olmasına karşın tartışmanın merkezinde duranların, sorunun odağında olanların sesini duymak henüz çok zor.

Benim romanım meraktan, bunca sesi duyulur hale getirme arzusundan ve merkezdekilerin anlattıklarını tartışmanın odağına geri koyma çabasından ortaya çıktı. Ben bunun yanında bazı temel şeyler olduğunu hissettim ve hissettiğim bu temel öğeleri bütün bağrışmalardan uzaktaki sessiz bir ortamda bileşenlerinden sıyırarak ele almak istedim.

Çocukların; yetişkinlerin kaçak olarak yaptıkları göçün karışıklığı ve sefaleti içinde bulunması karşısında kendi şaşkınlığımı keşfetmemle hikaye bana daha acil görünmeye başladı. Günlük haber gazetelerinin sayfalarındakilerden daha farklı düzeyde olan insanlara ulaşmayı denemem gerektiğini hissettim. Onlardan benim karakterlerimle biraz zaman geçirmelerini istedim. Bir gazete makalesinde fazla yer yok; bu yüzden romanın, onların yükünü ve hikayelerini taşımak için en iyi araç olacağını düşündüm.

Avrupa’daki refakatsiz Afgan çocuklar konusuyla ilgilenmeye nasıl başladınız?

Aldığım bir görev nedeniyle harika bir fotoğrafçı olan Susan Meiselas’la birlikte Calais’te birkaç gün geçirdim. Orada ve Dunkirk’te henüz yalnızca sekiz yaşında olan iki Afgan çocukla tanıştık. İçlerinden biri ağabeyiyle ve diğeri de amcası ya da kuzeniyle birlikte seyahat ediyordu. O çocukların, daha geniş olan Avrupa’ya transit geçiş yapan Afgan çocukları fenomeninin bir parçası olduklarını o zamanlar fark edemedim ancak onların varlığı bilinçsiz bir şekilde beni hassaslaştırdı.

Daha sonra Paris’e geri döndüğümde, yaşadığım yerde parklarda, caddelerde uyuyan Afganlar gördüm. Sorular sormaya başladım ve reşit olmayan Afganlar için küçük bir barınak kurulduğunu öğrendim. En sonunda onlarla buluşup konuştuğumda, yaşa ve uyruğa göre yapılmış sığınmacı istatistiklerine bakmaya başladığımda, başlangıçta tahmin ettiğimden çok daha farklı bir tabloyla karşılaştım.

Bu çocukları böyle tehlikeli bir yolculuğa çıkma konusunda motive eden nedir? Onların korkuları ve rüyaları nedir? Onları burada neyin beklediğine dair gerçekçi bir fikirleri var mı?

Hinterland’ı yazma sürecim boyunca bu çocuklardan pek çoğuyla konuştum ve her birinin hikayesinin farklı olduğunu gördüm. Son zamanlarda konuştuğum çocuklardan bazılarını motive eden şey, yola çıkmadan önce içinde bulundukları durumun çözümsüzlüğüydü. İran ve Pakistan’daki istikrarsız durum ya da Afganistan’da kendi şehirlerinde dozu gittikçe yükselen şiddet. Afganistan’daki bazı gençler, aileleri tarafından en azından birimiz Taliban’ın yolunun dışında ve güvende olsun düşüncesiyle, özerkliklerini elde eder etmez hemen ülke dışına gönderildiler. Diğerleri İran’a kaçtılar, oradan kendi istekleriyle Türkiye’ye hareket ettiler, sonra Yunanistan’a geldiler. Yol boyunca çalıştılar ve bir sonraki ülkede hayatın daha yaşanabilir olacağı umudu onları daima daha ileriye itti.

Çoğu zorlu işlerde çalıştı ve okula gitmenin hayalini kurdu. Bunun yalnızca kaçakçılara ve yollarının üstündeki kişilere söyledikleri bir şey olmadığını fark edene kadar onların okula gitme arzularını ilk başta şüpheyle karşıladım. Onlar genellikle eğitimli ailelerden geliyorlardı ve dolayısıyla ne kaçırdıklarının bilincindeydiler. Şimdiye kadar hiç okula gitmemiş olanlar bile, kitaplardan çalıştıkları az bir İngilizce bilgisine sahiptiler. Bu nedenle okula gitmeyi başarsalar bile adaptasyon süreçleri zor olacak. Ancak her nasılsa büyük umutları var; pilot, doktor, mimar ya da bilgisayar mühendisi olmak istiyorlar ve Avrupa onlar için her şeyin mümkün olduğu büyülü bir yer. Çoğunun onları neler beklediği hususunda muğlak fikirleri var. bazıları için yol oldukça zorlu olacak ancak birçoklarının da etkileyici başarı öyküleri var.

Sizce bu çocuklara nasıl yardımcı olunabilir?

Karşılaştığımız şeylerden bazıları acil, bazıları uzun vadelidir. Yaşam projelerini geliştirmek için yardıma ihtiyaçları var. Kendileri için ne istedikleri ya da neye ihtiyaçları olduğu dikkate alınmalı. Aksi takdirde bu ikisi arasındaki dengeyi bulmak imkansızlaşıyor. Onların acil olarak eğitime, okula gidemeyerek kaçırdıkları şeyleri telafi edecek derslere ihtiyaçları var. Şans verildiği takdirde, bazıları çıraklık düzeyinde başarılı olurken, diğerleri eğitim alanında daha ileri düzeye ulaşarak, kendi kendine yeten bireyler haline gelebilir. Onların sponsorlara ve burslara ihtiyacı var. ve tüm bunların üstünde, onların kendilerine bir şans verilmesine ihtiyacı var.

Roman yazmak ile gazete yazmak arasında ne fark var? Bu iki ayrı tür okuyucuları farklı açılardan mı etkiliyor?

Her roman çalışması, yazar inanılır olmak zorunda olan bir öznellik yarattığı için, okuyucunun bağlılığına ihtiyaç duyan bir yolculuktur. Kurguda genellikle duygulara ve karakterlerin iç dünyalarına odaklanılır. Ancak gazete sütunlarında böyle şeyler için fazla yer yoktur.

Kurgu; bir argüman, gerçek ya da bir kanıt üzerinden bağlantı kurarak yazmayı denemekten çok, bir fışkırmayı damıtmaya benzer. Gazetecilik ise pek çok duruma değişik açılardan ve karşıt görüşlerden temas etmeyi gerektirir. Kurgu bir başka bir yere ulaşabilir ya da belirsizlik için kendi bünyesinde yer açabilirken, gazetecilik rasyonel bir akılla hareket eder.

Benim geldiğim gelenekte, gazetecilik çok fazla tecrübe isteyen bir alandır ve yapılan işler bunu yansıtır. Hinterland, oldukça ölçülü ve kontrollü bir roman olmasına rağmen benim yazarken kendimi serbest bırakarak denetimin yumuşamasına izin verdiğim noktalar var ve gazetecilikte bu yaptığım şey için yer olmuyor.