Nansen Ödülü sahibinin objektifi “Afganistan Çiçekleri”nin üzerinde
Nansen Ödülü sahibinin objektifi “Afganistan Çiçekleri”nin üzerinde
Yazı, 2 Şubat 2012
İngiliz fotoğrafçı Alixandra Fazzina kimsesiz bir Afgan çocuğun İstanbul yolculuğu boyunca yüzleştiği zorlukları anlatıyor.
İstanbul, Türkiye, 27 Ocak (UNHCR) - 2011 yılında prestijli Nansen Mülteci Ödülü kazanan Alixandra Fazzina, kariyerinin büyük kısmını savaşın insani sonuçlarını ve mültecilerin içinde bulunduğu zor durumu kaydeden bir fotoğrafçı olarak geçirdi. Fazzina bu sıralar, Nansen Madalyası ile gelen nakit ödülü kullanarak, Afganistan’dan Avrupa’ya kendi başlarına gitmeye çalışan refakatsiz çocukları takip ediyor. Onların hikayelerinin vurgulanması gerektiğine inanıyor. Özellikle erkekler, suç şebekeleri tarafından istismar edilmeye ve sömürülmeye karşı savunmasız. Fazzina “Flowers of Afganistan” ismini verdiği web sitesinde bu hikayelerden bazılarını paylaşıyor. Aşağıda bu hikayelerden birini, Afganistan’ın Kapisa eyaletinden gelen 15 yaşındaki Danesh’in öyküsünün düzenlenmiş ve özetlenmiş halini bulabilirsiniz. Fazzina onunla ve yanındaki diğer bir gençle İstanbul’da, günde 15 saat çalışıp hayvan postlarını keserek yelek yapmaya çalıştıkları dondurucu soğuk bir bodrum katında tanıştı ve fotoğraflarını çekti. Onlar aynı zamanda bu pis odada uyumak zorundaydılar. Danesh, dört yıl önce Afganistan’dan ayrılmış ve hayatında hiç okula gitmemiş, eğitimi sokaklarda almış bir çocuk. Onun da amacı, İstanbul’daki diğer tüm Afganlar gibi, Batı Avrupa’ya ulaşmak.
Danesh’in Hikayesi:
“Bütün ailem öldü. Kimsem yok. O sıralar henüz çok küçük olduğum için neler olduğunu yalnızca bir parça hatırlayabiliyorum. Babam, erkek kardeşlerim ve kız kardeşlerim bir füzenin evimizin üstüne düşüp patlamasıyla öldü; patlamadan yalnızca o anda başka bir yerde olan annem kurtuldu. Daha sonra annem yeniden evlendi fakat üvey babam da mücadele sırasında öldürüldü. Derken bir gün (Danesh 12 yaşındayken) yol kenarında annemle birlikte pazara doğru yürüyorduk. Ben gölün kenarına su içmeye gittim. Tam o sırada karşı taraftan bir kamyon geldi ve annem kamyonun altında kalarak öldü.
“Bir akrabam beni evine aldı ve bir süre onunla birlikte kaldım... Caddelerde şeker ve çorap gibi küçük şeyler satarak çalışıyordum. Yanıma bir yabancı geldi. Ben onun Taliban olduğunu düşünüyordum... Tehlikeli biri gibi görünmesine rağmen bana çok kibar davrandı.
“Bana AK47 (bir suikast silahı) gibi bir silah verdi, el bombaları ve büyük bir tomar banknot. Silahla ilk kez ateş ettiğimde yere düştüm fakat yabancı adam bana sadece güçlü olmam gerektiğini söyledi. Gençtim ve gerçekten onunla iş birliği yapmak istemedim.
“Daha önce çocuk kaçakçılığı hakkında bir şeyler duymuştum, hatta bu olayların bir çoğu benim evimin etrafında gerçekleşmişti. Pek çok genç hükümete karşı mücadele için eğitilirken kaçırılmıştı ve amcam beni bir kez kaçakçıların çocukların organlarını, midelerini ve kalplerini aldıkları konusunda uyarmıştı.
“Yanında kaldığım akrabam bana çok sinirlendi, silahlardan ve her şeyden uzak durmamı söyledi. Beni bahçede bırakarak başka yere gitmemi yasakladı ve ben bir tutuklu gibi iki ay boyunca orada oturdum. Bu süre boyunca savaş biraz hafifledi ve saldırıların azaldığı birkaç gün içinde bana İran’a giden bir aileyle birlikte buradan ayrılmam emredildi.
“Bir gece köye bir araba geldi ve ben üç cocuklu bir karı koca ile birlikte gönderildim. Arabayla Kabul’a kadar gittik ve oradan otobüse binerek Kandahar’a ve oradan da Nimroz’a (Afganistan’ın güney batı bölgesi) geçtik. Nimroz’da bir misafir evinde uyuduk, fakat ertesi sabah uyandığımda birlikte gelmiş olduğum aile gitmişti. Ev sahibinin bulaşıkları yıkamasına yardım ederek orada iki gece daha kaldım. Ev sahibi daha sonra benden para istedi, beni tokatladı ve evden kovdu. Caddede oturmuş ağlıyordum ki yanıma birisi gelerek neden üzgün olduğumu sordu. Ona hikayemi anlattım. Nik adındaki bu adam beni dinledi ve onunla İran’a gidebileceğimi söyledi.
“Büyük bir grup yolcuyla birlikte sınırı geçtik ve dağlarda yürüyerek bir hafta geçirdik. Yol üstündeki köyüler bazen bize yiyecek bir şeyler veriyorlardı ve bazen de Nik beni taşımak zorunda kalıyordu. Zaidan’a ulaştığımızda bir tür Afgan aile bize çadır verdi ve yolculuğumuza devam ederken bize yardımcı olabilecek bir rehber gösterdi.
“Bandar Abbas’a (İran körfezi üstünde) ulaştık. Üç ay sonra Nik bana aniden bizim Tahran’a gitmek için ayrılabileceğimizi söyledi. Fakat otobüse binmeye gittiğimizde polis bizi yakaladı... Hapishanede Nik ile ayrı kaldık, beni on sekiz yaş altı için olan bölüme aldılar. Ancak Nik benim onun kardeşi olduğumu söyledi ve bende onun benim ağabeyim olduğunu söyledim. Böylece iki hafta sonra serbest kaldık.
“Tahran’da ilk başta yaşımdan dolayı çalışamadım fakat bir süre sonra inşaat sitelerinde duvar örülmesine yardım etmeye başladım. Sonra Nik Afganistan’a geri dönmeye karar verdi ve ben yine tek başıma kaldım. Pazarda meyve satan bir dükkanda çalışmaya başladım. Burada aylık 100 dolar kazanıyordum. Mülteci kartı almak için başvuru yaptım ama kartımı alamadan önce yine polis tarafından yakalandım ve dövüldüm.
“Bu uzun iki yıl boyunca büyüdüm, diğer Afganların gelişini, gidişini ve para kazanışını izledim. Karıncalar gibi gelen ve Avrupa’ya gitmek için ayrılan bir çok insan gördüm... Sonra bir gün markette Abdul adında biriyle tanıştım. Onun Fransa’ya gitmek üzere bir planı vardı. Ona güvendim ve 700 dolar civarında bir para biriktirdim. Birlikte Türkiye’ye gideceğimize ikna olmuştum. Kaçakçılık örgütü bizden 1.100 dolar talep etti. Biz de Tahran’da birisinin birikmiş paramı tutabileceğini, ben Türkiye’ye ulaştığımda parayı örgüte verebileceğini ve benim de geri kalan parayı bir iş bulur bulmaz ödeyeceğimi düşündük. İhanete uğradım.
“Van’a (Türkiye’nin güney doğusu) ulaştığımda, kaçakçılar beni 10 gün boyunca kilit altında tuttular ve Türkiye’ye gelişimin parasıyla birlikte yanlarında kaldığım bu 10 günün de ücretini ödememi istediler. Penceresi bile olmayan bir bodrum katında hapse mahkum edildim... Daha sonra üzerimdeki baskıyı arttırdıar, beni yer altında gerçekten soğuk ve ıslak olan başka bir odaya koyarak dövmeye başladılar.
“Şanslıydım çünkü Abdul kaçakçılarla konuşmayı başararak onları benim güvenilir biri olduğuma ve para kazanmaya başlar başlamaz borcumu ödeyeceğime ikna etmişti. Kaçakçılık örgütü beni Ankara’ya götürdü ve bir aylık işe soktu. Yapabildiğim kadar çok para ödememe rağmen onlara hala borcum var. Serbest kaldıktan sonra İstanbul’a gittim ve bir ay önce hayvan postlarını keserek aylık 200 dolar kazandığım bu fabrikada bir iş buldum.
“Bir çok insan bana geleceğimin Avrupa’da daha iyi olacağını söylüyor ve bir çok kişi de çoktan gitti bile. Kaçakçılara olan borcumu ödeyip bitirdikten sonra Avrupa seyahatim için para biriktirmeye başlamayı düşünüyorum... Bir gün bende durmak, herhangi bir maceradan uzak, güvenli ve sakin bir hayat kurmak ve on yedi yaşıma kadar kesinlikle Avrupa’da bir yerde büyümek istiyorum”
Alixandra Fazzina
“Afganistan Çiçekleri” web sitesi: http://theflowersofafghanistan.com/