'
;

Türkiye’nin güney sınır kasabasında bir yardımsever

Savaş bölgesinin ötesinde, tarafsız alanın 200 metre uzağında mütevazı evlerin, dükkânların, garajların ve bir ofisin uzandığı tozlu caddelerde bir kalabalık var. Ofisin dışında bu kalabalık kavurucu güneşin altında yardım dağıtımını bekliyor.

Onlar, mülteci akınından önce 35,000 nüfusu olan Türkiye’nin güney kasabası Akçakale’yi evleri olarak benimsemiş, şehirde yaşayan 10,000 Suriyeli kayıtlı mülteci arasında yer alıyor. Yolun hemen altında UNHCR’nin çadır ve ekipmanları ile Türk Hükümeti tarafından kurulmuş kalabalık mülteci kampında 30,000 Suriyeli mülteci daha yaşıyor.

Ofisin dışındaki kalabalık, özel şahıslar ve sivil toplum örgütleri tarafından toplanan yardım malzemeleriyle gelecek olan kamyonu bekliyorlar. Kayıt sırasında verilen kartla her aileye yağ, şeker ve temel gıda ihtiyaçlarının bulunduğu kutular verilecek.

Türkiye’ye mülteci akını devam ederken, UNHCR ülke genelinde kış için battaniye ve ısıtıcının dağıtımının yanısıra 23 adet gezici kayıt merkezi bağışlayarak yardımlarına devam ediyor.

Yerel yardım düzenlemeleri yapan kimseler arasında iri yapısı ve siyah kalın bıyıklarıyla Mahmut Yalçınkaya anahtar kişi. Mahmut mültecilerle birlikte yardım için bekliyor. Arap kökenli bir Türk vatandaşı olan Mahmut ilk olarak bir turizm işletmesine sahip olduğu İstanbul’dan mültecilere yardım etmeye başladı. Daha sonra suriye savaşı uzadığı için İatanbul’daki işini bıraktı ve güneydeki memleketine yardım çabalarına yoğunlaşmak için geri döndü.

“Başlarda bu kadar uzun süreceğini düşünmemiştik,” diyen Mahmut, “Suriye’de savaştan kaçan arkadaşlarım vardı. Ama durum devam etti. Hiçbir şey yapmadan duramazdık çünkü bu insanlarla aynı yerden geliyoruz. Aramızda bir fark yok.” sözleriyle konuşması sürdürüyor.

Mahmut önceleri sınırda yardım dağıttı, bazen de sınırı geçerken kargolara refakat etti. Sonra bu çok tehlikeli bir hal aldı. “Yardım dağıtıyorduk ve Suriye tarafından birileri bizi silah atışlarıyla geri püskürttü. Ben bacağımdan yaralandım. Bir polis öldürüldü ve 13 kişi yaralandı. Ama böyle bir olay yüzünden yardım dağıtmayı bırakmadık.”

Ancak Mahmut sınırın ötesine paket göndermeyi bıraktı çünkü bu paketlerin çok az bir kısmı ihtiyacı olan insanlara ulaşıyordu. Bunu yerine mülteci aileleri Akçakale’deki geniş evinde misafir etmeye başladı.

Yardım kamyonu geldiğinde, Mahmut üç ailenin üyelerine kayıt kartlarını göstermelerinde ve yardımları almalarında yardım ediyor, sonra paketleri ve şişeleri arabasına koyuyor ve onları eve götürüyor.

Mahmut ile birlikte gelenlerden birisi 70 yaşında sınırı geçen Wahid. Wahid yedi ay önce kızı ve kızının altı kişilik ailesi ile birlikte çatışmadan kaçtı. Kızı ve kızının büyük çocuğu yaklaşan kış için çalışarak az da olsa para kazanıyorlar.

Kaldıkları yer basit dört odalı bir ev. Duvarlar ve yerler beton, döşekler bir köşede toplanmış. Bu odalarda aylardır 30 erkek, kadın ve çocuk yaşıyor. Yine de parkta, garajda uyuyan ya da sınıra yürüyüş mesafesindeki bir ağacın altına battaniyeden yaptıkları çadırlarda kalan diğer pek çok mülteci ailenin katlanmak zorunda olduğu koşullardan iyi durumdalar. Wahid, Mahmut ile Akçakale’de ilk karşılaşmalarını minnetle hatırlıyor.

“Mahmut araba kullanıyordu ve biz arkamızdaki çantalarımızla onu durdurduk. Bizden onunla gitmemizi istedi ve bizi evine götürdü, kalmamız için ısrar etti.” diyor Vahta, Mahmut’un yardım ettiği 14 aileden bir tanesinin büyükannesi. “Eğer Türkiye olmasaydı nereye giderdik? Türkiye olmasaydı ölmüş olurduk.”

Akşama doğru yardımlar güvenli bir şekilde getirildi, Mahmut tavuklarını ve kazlarını besledi ve savaşın ve yardım çabalarının bu kadar uzun süreceğini hiç tahmin etmediğini ifade etti. Dünyanın daha çok şey yapması gerektiğini söyledi. “Türkiye kendi payına düşenden fazlasını yaptı.” Dedi ve ardından ekledi “Suriyelileri hiçbir zaman bırakmayacağım.”